Değerli Akademisyenler,
Meslektaşlarım,
Sevgili Öğrenciler ve Değerli Katılımcılar,
Her yıl bir üniversitemizin paydaşlığı ile düzenlediğimiz Sosyal Hizmet Sempozyumunun 26’ncısını Maltepe Üniversitesinin ev sahipliğinde gerçekleştiriyoruz. Sosyal hizmet sempozyumumuza hoş geldiniz.
Öncelikle, sosyal hizmet mesleğinin gelişimine katkı veren ve ebediyete intikal eden meslektaşlarımızı saygıyla minnetle anıyorum.
Sempozyumumuzun ana teması bildiğiniz gibi “Yeni Toplumsal Riskler ve Belirsizlikler Çağında Sosyal Hizmet”. Sempozyum boyunca dünyamızı, ülkemizi ve insanlığı tehdit eden riskler karşısında dönüştürücü değişimin gücü ile insancıl çözüm yollarını birlikte değerlendireceğiz.
Bildiğiniz gibi, Sosyal Hizmet Uzmanlarının meslek örgütlenmesinde ilk örgütümüz 1972 yılında kurulan Sosyal Hizmetler Akademisi Mezunları Derneğidir. Bu dönem Türkiye de sosyal hizmetin ve sosyal hizmetlerin temellerinin atıldığı döneme denk gelmektedir. Sosyal hizmet uzmanları, mesleki örgütlenmeleri ile Sosyal Hizmetin uygulama alanındaki temellerinin atılmasında büyük katkılar sağlamışlardır.
1987 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu akademisyenlerinin öncülüğünde Ankara da Sosyal Hizmet Uzmanları Derneğinin kuruluşu ile mesleki örgütlenmemizin ikinci dönemi başlamıştır. Her iki dönemde de yürütülen mesleki mücadele sadece mesleki mücadele olarak kalmamış, ülkede sağlık, adalet, eğitim ve sosyal hizmetler alanlarında kurumsal hizmetlerin geliştirilmesi mücadelesi de olmuştur. SHUDER Olarak bu mücadeleyi yürütme çabasındayız.
Ülkemizde sosyal hizmetin gelişmesine sosyal hizmetlerin kurumsallaşmasına katkı veren meslektaşlarımızı tekrar saygıyla anıyorum.
Cumhuriyetin çağdaş medeniyetler seviyesine çıkma hedefi, aynı zamanda da sosyal refahı ve adaleti, eşitliği ve özgürlükleri geliştirmek hedefidir de. Sosyal hizmet mesleği de toplumun sosyal refahını sağlamayı hedefler.
Son yıllar, kendine özgü bilgi, yöntem ve tekniklerini kullanarak özgürlük, eşitlik ve sosyal adaletin gerçekleşmesi için mücadele eden sosyal hizmet mesleği ve sosyal hizmet uzmanları için hiç de iyi geçmedi.
Akademide ve bürokraside sosyal hizmetin hak temelli bakış açısının yerine hayırseverlik yaklaşımına dayalı hizmet politikalarının tercih edilmesi, uygulanan sosyal politikalar sonucunda, sosyal hizmet mesleği ve sosyal hizmet uzmanlarının etkililiğinin azalmasına neden olmaktadır. Önce açık öğretim, ön lisans ve lisans tamamlama, kontrolsüz bir şekilde sosyal hizmet akademisyenleri olmayan sosyal hizmet bölümlerinin hemen hemen her şehirde açılması durumu, sosyal hizmet eğitiminin niteliğini düşürmeye başladı. Niteliksiz eğitim uygulama alanında da kendisini şimdilerde göstermeye başladı.
Üyesi olduğumuz Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonun (International Federation of Social Work-IFSW)’da hedef olarak koyduğu yeni bir eko-sosyal dünyanın inşasına uygun bir perspektif oluşturmak ve strateji geliştirmek, bizim de temel hedefimizdir. Sosyal Hizmet, eğitim ve uygulama alanlarında karşılaştığı sorunları ancak kendi öz gücü ile aşabilir. Bu nedenle Üniversite ve Meslek Örgütü iş birliğini daha da ileri götürmek zorundayız.
Ülkemizde sosyal refah alanında karşılaşılan güçlükler konusuna da kısaca değinmek isterim.
Türkiye’de sosyal refah hizmetleri, bireylere ve topluma ekonomik ve sosyal gerçekler perspektifinde daha iyi bir yaşam sağlamak amacıyla, birbiriyle bağlantılı çok faktörlü hizmetleri içermektedir.
Bu hizmetler arasında temel sağlık, temel eğitim ve barınma ile yeterli gıdaya, istihdama, geçinme kaynaklarına erişemeyen birey, aile ve gruplara yönelik sosyal yardım ve sosyal destek hizmetleri sayılabilir.
Sosyal hizmet uzmanları bu hizmetlere ilişkin makro, mezzo ve mikro düzeyde politika geliştirilmesinde, hizmet sunumunun müdahale, planlanma, uygulama, değerlendirme ve izleme süreçlerinde rol almalıdırlar.
Sosyal refah hizmetlerinin sunumunda sosyal hizmet uzmanlarının yaşadıkları sorunların temelinde bu hizmetlere ayrılan kaynakların yetersizliği en başta gelen nedenlerdendir. Gereksinimi olan kişi ve grupların var olan sosyal refah hizmetlerine erişim zorlukları, hizmet sunumundaki bürokratik engeller ve merkeziyetçi yönetim anlayışı ise diğer bir sorun kümesi olarak tanımlanabilir.
Sosyal hizmet uzmanları, kamu yöneticilerinin nesnel sosyal hizmet uygulama-larına yönelik olumsuz yaklaşımlarından etkilenmekte, nicelik ve nitelik açısından yeterli sayıda sosyal hizmet uzmanı istihdam edilmediği için hassas gruplarla, stresli ve zorlu şartlarda çalışmaktadır.
Ayrıca, sosyal hizmet disiplini yerine, başka mesleki disiplinlerden, sosyoloji, aile ve tüketici bilimleri gibi farklı mesleki eğitimleri olan kişilerin sosyal hizmet uzmanları ile aynı pozisyonda istihdam edilmesi, mesleki bilgi ve deneyime saygı gösterilmemesi, çalışma ortamında gereken uyumu ve ekip çalışmasını olumsuz etkilemektedir.
Diğer yandan uygulanan sosyal ve ekonomik politikaların da sosyal refah hizmetlerinin sunumunu ve gelişimini negatif yönde etkilediği izlenmektedir. Gelir dağılımındaki eşitsizliklerin artmasıyla birlikte incinebilir grupların, başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere, yoksulluk düzeyindeki artış ve yaşam standartlarındaki gerileme, sosyal hizmetlere gereksinim duyan bireylerin hizmetlerden zamanında ve yeterince yararlanamamaları diğer önemli sorunlar olarak görülmektedir.
Çocuk Koruma Hizmetleri ve Çocuk Refahına İlişkin Sorunlar
Ülkede önemli bir sosyal sorun olarak “yoksulluk sorunu” giderek artan ölçüde güncelliğini korumaktadır. Gelir dağılımı dengeleri düşük gelirli grupların aleyhine negatif yönde bir eğri çizmektedir. Bu ağırlaşan sorunlardan daha çok yoksul ailelerden gelen çocukların etkilendiği izlenmektedir. Buna bağlı olarak da çocuklar için yaşamsal öneme sahip “sağlıklı beslenme”, “güvenli bir barınma ortamı”, “eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim hakkı” gibi temel gereksinimlerin kesintiye uğraması çocuklar üzerinde oldukça olumsuz ve onarılamaz izler bırakabilmektedir.
Bu nedenlerle yoksulluğu önleme, olası sonuçlarını ortadan kaldırmaya yönelik politika ve uygulamalara yönelmek kaçınılmazdır. Bunun yanında kalkınmada öncelikli, ekonomik olarak dezavantajlı bölgelerde sosyal hizmet uzmanlarının kamu hizmetlerinde nicel ve nitel olarak örgütlenmesine, sosyal hizmet yönetiminin güçlendirilmesine yönelik düzenlemelere gereksinim duyulduğu açıktır.
Diğer taraftan ülkede ekonomik göstergelere bağlı olarak artan hayat pahalılığının sonucu olarak çok sayıda çocuğun aile ekonomisine destek olmak amacıyla çalışmak durumunda kaldığı için eğitimleri kesintiye uğramakta, ya da tam zamanlı örgün eğitim sisteminden kopmalar yaşandığı gözlenmektedir. Bu durum çocukların eğitim hakkından tam olarak yararlanamamalarına, sokak başta olmak üzere, riskli çalışma ortamı vb. risklerle karşı karşıya gelmelerine yol açabilmektedir. Çoğu kez bu ortamlar çocuklar uygun olmayan fiziksel ve sosyal koşullarda çalışma/ çalıştırılmalarına yol açmakta, başta madde bağımlılığı olmak üzere, suça sürüklenme, istismara uğrama, can güvenliklerinin tehlikeye girmesi, eğitim çağındaki akran gruplarından kopmaları gibi riskler taşıması bakımından üzerinde dikkatle durulması gereken durumlardır.
Çocukların erken yaşta ve zorla evlendirilmeleri sorunu, mülteci nüfusun katılması ile daha da büyüyen bir sorun olmuştur. Erken yaşta ve zorla evliliklerin önlenebilmesi, çocukların suça yönelmelerinin ve mağduriyetlerinin azaltılabilmesi, alkol ve uyuşturucu maddeden uzaklaştırılabilmesi için tüm çocukların ve ailelerinin güçlendirilmesi ve bu konudaki farkındalıklarının artırılması önemlidir. Bu nedenle etkili sosyal hizmet uygulamaları perspektifinde yerel yönetimler, kamu kurumları, gönüllü kuruluşlar ve üniversitelerle işbirliği güçlendirilerek ailelerin bilinçlendirilmesi, söz konusu sosyal risklerin çocuklar üzerindeki biyopsikososyal etkileri konusunda bilinçlendirilmesi gerektiği bir gerçektir. Herhangi bir nedenle eğitimi kesintiye uğrayan veya eğitime erişimde zorluklar çeken çocukların okul devamlarının sağlanabilmesi için gerekli yasal düzenlemelerle gerçekçi önlemlerin alınması bir zorunluluktur.
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği ve çeşitli üniversitelerin sosyal hizmet bölümlerinden akademisyenler, Millî Eğitim Bakanlığı'ndan "okul sosyal hizmeti" sisteminin eğitim sistemine entegre edilmesini ve okullarda sosyal hizmet uzmanı istihdam edilmesini talep etti. Girişimler oldu ancak maalesef sosyal hizmet uzmanlarının istihdamı konusunda henüz bir ilerleme gözlenmedi.
Kadın Refahına İlişkin Sorunlar
Kadına yönelik şiddet, Türkiye'de kadınların ve kız çocuklarının maruz kaldığı çok önemli sorunlardan birisidir. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine ilişkin Kanun, kadınların uzun dönemli mücadelelerinin sonucunda kabul edilmiştir.
Türkiye, 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi- Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ne (CETS No. 210) ev sahibi ülkedir. Hükümetin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi, kadınların refahını sağlamaya yönelik "6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" kapsamında çıkarılan önleyici tedbirlerin uygulanmasında zorluklara yol açmaktadır. Yönetim açısından ortaya çıkan zorluklar, sahada etkin sosyal hizmet profesyonel müdahale süreçlerinin yürütülmesini zorlaştırmaktadır.
Türkiye genelinde aile içi ve diğer şiddet türlerinden mağdur kadınlara ve çocuklarına sınırlı bir süre hizmet veren "Kadın Konukevi" adı verilen yeterli sığınma evi bulunmamaktadır. Acil sığınma sürecinden sonra kadının hayatını yeniden kurması için işlevsel sosyal destekler yeterli değildir. Ekonomik bağımsızlığını kazanamayan kadınlar ve çocuklar şiddet uygulayan eşlerinin/ ailelerinin yanına dönmek zorunda kalabilmektedir.
Ülkemizin İstanbul Sözleşmesinde öngörülen yaptırımları uygulayabilmesi için yeniden sözleşmeye dâhil olması yönünde politika değişikliği gereklidir. Bunun yanı sıra ülke genelinde kadınların güçlendirilmesine yönelik sosyal hizmetlerin artırılması, ihtiyaç sahibi kadınlara yönelik uygulanabilir ve sürdürülebilir destek hizmetlerinin organize edilmesi öncelikli bir konu olarak önümüzde durmaktadır. Kadın refahının artırılması, ekonomik ve sosyal bakımdan güçlendirilmesi çalışmalarında yaşamsal öneme sahip bir konu “kadın istihdamı” konusudur. Bu aynı zamanda önemli bir sosyal sorundur.
Engellilerin Refahına İlişkin Sorunlar
Türkiye Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmeyi ilk imzalayan ülkeler arasındadır. Engelli bireylerin haklarına ve yararlanacakları hizmetlere ilişkin yasa ve pek çok başka düzenleme yapılmıştır. Hizmet sunumunda toplum temelli bakım ve destek hizmetleri konusunda gelişmeler bulunmaktadır. Ancak, özellikle özel sektör bakım kuruluşlarının mali olarak desteklenmesiyle birlikte, 2006 yılından bu yana Sözleşme’ye aykırı olarak, kurum dışılaştırma yerine engellilerin kurumsallaştırılmasının arttığı görülmektedir.
Ülke düzeyinde yaklaşık 550 bin engelli bireyin bakım sorumluluğunu üstlenen bakım veren aile bireyine “Evde Bakım Desteği” verilmektedir. Bakım veren aile bireylerinin yüzde 90’ını anneler oluşturmaktadır. Bakım verenlerin emeklerinin karşılığında emeklilik hakkı bulunmamaktadır. Bu destek engelli bireyin aile ortamında kalmasını sağlamakla birlikte, başka toplum içinde sunulacak hizmetlere ihtiyaç devam etmektedir. Bu nedenle, toplum temelli bakım ve destek hizmetlerinin ülke düzeyinde yaygınlaşmasına ihtiyaç vardır. Sosyal hizmet uzmanlarının bu konuda savunuculuk yapmalıdır.
Engelli bireylere yönelik hizmet veren yeterli sayıda gündüzlü bakım kuruluşu bulunmamaktadır. Bu da ailenin evde çalışma saatlerinde tek başına kalamayan engellinin tam zamanlı yatılı engelli bakım kuruluşuna yerleştirilmesini talep etmek zorunda kalmasına neden olmaktadır.
2005 yılında yürürlüğe giren Engelliler Kanunun göre 7 yıl içinde kamu binalarının, ulaşım araçlarının, kamuya açık mekanların erişilebilir hale getirilmesine ilişkin hüküm bulunmaktadır. Erişilebilirlik konusunda düzenlemeler bulunmakla birlikte, son on yılda bu yükümlülük sürekli olarak ertelenmektedir.
Ulaşım alt yapısı engelli bireyler için yeterli değildir. Toplu taşıma araçlarında engellilere yönelik gerekli donanım bulunmamaktadır. Resmi ve özel binalar engellilerin erişimini kolaylaştıracak özellikler taşımamaktadır. Kentleşme açısından engellileri önceleyen altyapının henüz kabul edilebilir düzeyin altında kaldığı görülmektedir.
Yaşlı Refahına İlişkin Sorunlar
Nüfus piramidi açısından bakıldığında yaşlı nüfusundaki artış oranına paralel olarak yaşlı refahı ve kurumsal bakım hizmetlerinin yetersiz kaldığı görülmektedir. Yaşlı bireylerin kurumsal bakım ihtiyacı yanında aile yanında desteklenmesi gibi kurum bakımı dışında farklı hizmet modellerinin geliştirilmesine yönelik çalışmaların artırılmasına gereksinim duyulmaktadır. Göreceli olarak sosyal güvenliklerinin sağlandığı varsayılan emekliliklerin gelirlerin asgari yaşam standardını koruyabilmekten uzak olduğu görülmektedir.
Göç ve Sığınmacı Sorunları
Türkiye Cenevre Sözleşmesine koyduğu çekince nedeniyle, sadece Avrupa’dan gelen sığınma başvurularına mülteci statüsü vermektedir. Diğer ülkelerden gelen kişiler ise düzensiz göçmen olarak veya uluslararası korumadan yararlanarak üçüncü bir ülkeye gitmek üzere geçici olarak ülkede kalmaktadır. 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşından kaçan kişiler ise geçici koruma statüsüyle ülkede kalmaktadır. Resmi olarak kayıtlı 3 milyon 284 bin 679 Suriyeli Türkiye’de bulunmaktadır. Ayrıca kayıtlı olmayan Suriyeli nüfusun da fazla olduğu tahmin edilmektedir.
Sığınmacılar, barınma, eğitim, sağlık, beslenme ve işsizlik gibi sosyal sorunlarla iç içe yaşamaktadırlar. Aynı zamanda dil ve sosyal uyum sorunları yasayan sığınmacıların okul çağındaki çocukları eğitim öğretim hizmetlerine erişmekte güçlükler yaşamakta, okullarda ayrımcılığa maruz kalabilmektedirler.
Göçmenlerin ve mültecilerin barınma, eğitim, istihdam sorunlarını çözmek için önemli miktarda uluslararası fonlardan yararlanan uluslararası ve ulusal insani yardım kuruluşları, hizmetlerin sağlanmasında sosyal hizmet uzmanlarını istihdam etmek için yeterince istekli görünmemektedir. Ayrıca, fon aldıkları merkezlere, sosyal hizmet uzmanlarını istihdam ettiklerini belirten yanıltıcı raporlar sunabilmektedirler. Bu yanıltıcı uygulama hem kamu hem de sivil toplum kuruluşlarında görülebilmektedir.
Halen sosyal hizmetler yönetiminin en üst düzeyindeki “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” ile Avrupa Birliği kuruluşları tarafından fonlanan projeleri üstlenen birçok akredite sivil toplum örgütünün de tek taraflı olarak kullandıkları “sosyal çalışmacı unvanı” altında lise mezunundan başlamak üzere çok farklı lisans mezunlarını istihdam ettikleri gözlenmektedir.
Bu durum, sosyal hizmetin teorik ve uygulamalı özgünlüğüne, özerkliğine, etik ilke ve değerlerine, mesleki yetki ve gücüne bir saldırı niteliği taşımakta; zamanında ve yerinde doğru mesleki müdahale sürecini kesintiye uğratmaktadır. Aynı zamanda hizmet alanlar açısından “sosyal hizmete erişim hakkını”, sosyal hizmet uzmanlarının da istihdamını negatif yönde etkilemektedir. Avrupa Sosyal Şartı ve Avrupa Birliği Hukukuna aykırı olduğu (European Social Charter and European Union Law) bilinen bu durumun Türkiye’deki uygulanan projelere fon sağlayan kurum ve kuruluşların bu uygulamanın önlenmesi için tedbirler alması şarttır. Bunun ülkemizde sosyal hizmetin gelişmesine katkı sağlayacağı öngörülmektedir.
Son olarak 26. Ulusal Sosyal Hizmet Sempozyumumuzun düzenlenmesinde ev sahipliği için Maltepe Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Edibe SÖZEN’e, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nurgün OKTİK’e, Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı Doç. Dr. Neşe ŞAHİN TAŞĞIN’a, düzenleme kurulunda yer alan akademisyenlerimize, mesleki uygulamalarını ve bilimsel bilgilerini bizimle paylaşmak için sempozyuma bildiri ile katılan tüm katılımcılara teşekkür eder başarılar dilerim.
Ramazan YÜKSEL SHUDER
Genel Başkanı Sempozyum Başkanı
26. Ulusal Sosyal Hizmet Sempozyumu'nda sunulan bildirilere ilişkin olarak ISBN numaralı Sempozyum Özet Metin Bildirileri Kitabı ve Tam Metin Bildirileri Kitabı hazırlanmıştır.
Özet Metin Bildirileri Kitabını PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
Tam Metin Bildirileri Kitabını PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız.